Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma)
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedir?
Evlilik, tarafların yalnızca duygusal değil aynı zamanda hukuki bir bağ kurduğu, karşılıklı sevgi, saygı, sadakat ve dayanışma esasına dayanan bir kurumdur. Ancak zamanla eşler arasındaki uyumun bozulması, iletişimin kopması, güven ilişkisinin sarsılması veya sürekli çatışmaların yaşanması gibi nedenlerle bu birliğin sürdürülebilirliği ortadan kalkabilir. İşte Türk Medeni Kanunu, bu durumu “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” olarak adlandırmış ve boşanma nedeni olarak düzenlemiştir.
İçindekiler
ToggleBu boşanma sebebi, kanunda yer alan özel nedenlerden (zina, terk, akıl hastalığı vb.) farklı olarak genel bir boşanma sebebi niteliğindedir. Başka bir ifadeyle, eşlerin özel bir suça veya belirli bir olaya dayanmaksızın, evliliği artık yürütmelerinin imkânsız hale geldiği durumlarda başvurabilecekleri bir hukuki yoldur.
Şiddetli Geçimsizliğin Hukuki Dayanağı
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Maddeye göre:
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”
Bu hükümden anlaşılacağı üzere, yasa koyucu “evlilik birliğinin sarsılması” ifadesiyle oldukça geniş bir alan tanımıştır. Bu sayede hâkim, her somut olayda eşlerin yaşam biçimlerini, kültürel yapılarını, karakter özelliklerini ve evlilik içi iletişim biçimlerini dikkate alarak değerlendirme yapar.
Kanunun amacı, her evlilikte yaşanabilecek sıradan anlaşmazlıkları değil, birlikteliği sürdürmeyi imkânsız hale getiren köklü sorunları tespit etmektir. Dolayısıyla geçici öfke patlamaları, basit tartışmalar veya küçük kırgınlıklar bu madde kapsamında boşanma nedeni oluşturmaz.
“Şiddetli Geçimsizlik” Kavramı ile Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Arasındaki İlişkisi
Halk arasında sıklıkla “şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma” ifadesi kullanılır. Aslında bu terim, hukuki olarak “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” kavramının karşılığıdır. Yani iki kavram aynı boşanma nedenini anlatır.
“Şiddetli geçimsizlik” terimi, günlük dilde daha somut bir anlam taşır ve eşler arasındaki sürekli tartışma, birbirine saygı duymama, ilgisizlik veya psikolojik şiddet gibi durumları ifade eder. Hukuken ise bu hallerin tümü, evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak değerlendirilir.
Bu nedenle, dilekçelerde “şiddetli geçimsizlik” ifadesi kullanılsa bile, davanın hukuki dayanağı TMK m.166/1 olur.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Ne Anlama Gelir?
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, eşler arasındaki duygusal, fiziksel ve ekonomik bağların zedelenmesi sonucunda evlilik birliğinden beklenen amaçların gerçekleşmemesi anlamına gelir.
Evliliğin devamı, eşlerin birbirine saygı göstermesi, güven duyması ve ortak bir hayatı paylaşabilmeleri ile mümkündür. Bu değerlerin ortadan kalkması, artık evlilik birliğini “temelinden” sarsar.
Hukuki açıdan bu kavram üç önemli unsuru içerir:
- Evlilik ilişkisinde ciddi bir bozulma olmalı,
- Bu bozulma ortak yaşamı sürdürmeyi imkânsız hale getirmeli,
- Boşanma talebinde bulunan eş, diğerinden daha kusurlu olmamalıdır.
Bu unsurların her biri, davanın kabul edilmesi için hâkim tarafından titizlikle değerlendirilir.
Hangi Davranışlar “Temelinden Sarsılma” Sayılır?
Kanun, bu konuda somut bir liste sunmaz; çünkü her evlilik dinamiği kendine özgüdür. Ancak uygulamada bazı davranışların evlilik birliğini temelden sarsan nitelikte olduğu kabul edilmiştir. Örnek olarak:
- Eşler arasında sürekli ve şiddetli tartışmaların yaşanması,
- Fiziksel veya psikolojik şiddet uygulanması,
- Sadakatsizlik veya güven ihlali,
- Eşin aile yükümlülüklerini yerine getirmemesi (örneğin sürekli ilgisiz kalma, eve dönmeme, ekonomik sorumluluk almama),
- Aşağılama, küçük düşürme, hakaret,
- Aile büyüklerinin evliliğe aşırı müdahalesi,
- Cinsel hayatın tamamen sona ermesi veya isteksizlik,
- Eşlerden birinin diğerini sürekli kontrol etmesi, kıskançlık krizleri,
- Ekonomik şiddet (parasal kaynakların kasıtlı olarak kısıtlanması),
- İletişimsizlik ve duygusal bağın kopması.
Bu davranışların tek başına veya birlikte varlığı, hâkim tarafından değerlendirildiğinde evlilik birliğinin sürdürülemez olduğu sonucuna ulaşılabilir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmasının Toplumsal ve Psikolojik Boyutu
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması yalnızca hukuki bir kavram değildir; aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik bir süreçtir. Eşler arasındaki uyumun bozulması genellikle uzun bir dönemin sonucudur.
Toplum baskısı, ekonomik zorluklar, iletişim eksikliği veya kişilik uyuşmazlıkları bu süreci tetikleyebilir.
Boşanma davası açıldığında mahkeme, yalnızca tarafların iddialarını değil, aynı zamanda evliliğin genel dinamiklerini de dikkate alır. Bu nedenle hâkim, gerekirse tanık beyanlarına, mesaj kayıtlarına, sosyal medya paylaşımlarına veya psikolojik raporlara başvurabilir.
Özellikle çocukların varlığı hâlinde, mahkemeler evliliğin sona ermesinin çocuklar üzerindeki etkisini de gözetir. Ancak, evliliğin tamamen işlevsiz hale geldiği durumlarda “toplum yararı” gerekçesiyle tarafların birlikte yaşamasını zorlamak, bireylerin temel hak ve özgürlükleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle modern hukuk anlayışı, “evlilikte birlik sağlanamıyorsa, zorlamayla sürdürülemez” ilkesini benimser.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması ile Diğer Boşanma Sebepleri Arasındaki Fark
Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri iki ana kategoriye ayrılır: özel sebepler ve genel sebep.
Özel sebepler; zina, hayata kast, terk, akıl hastalığı gibi kanunda açıkça sayılmış durumlardır. Bu tür davalarda olayın ispatı daha somuttur.
Buna karşın evlilik birliğinin temelinden sarsılması, tüm bu özel sebepler dışında kalan, genel nitelikte bir boşanma nedenidir. Bu durum, tarafların birbirine fiziksel zarar vermesi kadar, psikolojik veya duygusal kopukluklar nedeniyle de ortaya çıkabilir.
Bu yönüyle genel boşanma nedeni, eşlere daha geniş bir başvuru imkânı sunar ve hâkime takdir yetkisi tanır. Dolayısıyla her evliliğin kendine özgü yapısı içinde değerlendirilen esnek bir uygulama alanı vardır.
Hâkimin Takdir Yetkisi
Bu tür davalarda hâkimin rolü oldukça önemlidir. Hâkim, yalnızca hukuki metinlerle sınırlı kalmadan, olayın tüm yönlerini değerlendirir.
Tarafların kişilik özellikleri, evlilik süresi, geçmişteki davranışları, çocukların varlığı ve ekonomik koşullar gibi unsurlar bir bütün olarak incelenir.
Eğer hâkim, evlilik birliğinin gerçekten temelinden sarsıldığına ve tarafların ortak hayatı sürdürmelerinin beklenemeyeceğine kanaat getirirse, boşanmaya karar verir. Aksi halde, evliliğin kurtulma şansı olduğuna inanırsa davayı reddedebilir.
Bu nedenle, davacı tarafın iddialarını güçlü delillerle desteklemesi son derece önemlidir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasının Yasal Unsurları
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinde düzenlenen genel boşanma sebebidir. Ancak her evlilikte yaşanan çatışma, boşanma sonucunu doğurmaz. Boşanmanın gerçekleşebilmesi için, belirli yasal unsurların somut olayda birlikte bulunması gerekir.
Bu unsurlar, kanunda açıkça belirtilmemekle birlikte, madde metninden ve yargı uygulamalarından şu şekilde çıkarılmaktadır:
- Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması,
- Ortak hayatın sürdürülmesinin davacıdan beklenemeyecek hale gelmesi (çekilmezlik şartı),
- Davacının davalıya göre daha ağır kusurlu olmaması.
Bu üç unsur, davanın kabulü açısından zorunlu koşullardır. Eksik olmaları halinde mahkeme boşanma kararı veremez.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmış Olması
Kavramın İçeriği
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, eşlerin ortak hayatı sürdürmelerine engel olacak ölçüde ciddi uyuşmazlıkların varlığı anlamına gelir. Bu kavram, yalnızca geçici öfke veya tartışmaları değil, evliliğin bütün yapısını zedeleyen, güveni ve sevgiyi ortadan kaldıran davranışları kapsar.
Bu sarsılmanın varlığı, her evliliğin kendi koşullarına göre değerlendirilir. Örneğin kısa süreli bir evlilikte küçük bir ihanet olayı büyük sarsılma sayılabilirken, uzun yıllardır süren bir evlilikte aynı olay farklı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır.
Davranışların Değerlendirilmesi
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, çoğu zaman eşlerden birinin kusurlu davranışlarından kaynaklanır. Ancak her zaman kusurlu bir davranış aranmaz; kimi durumlarda karakter uyumsuzluğu, ilgisizlik, sevgisizlik veya yaşam tarzı farklılıkları da bu sonucu doğurabilir.
Mahkemeler, şu tür davranışları genellikle “temelinden sarsılma” kapsamında değerlendirir:
- Eşine karşı fiziksel veya sözlü şiddet uygulamak,
- Sadakatsizlik (fiziksel veya duygusal),
- Hakaret, aşağılama, küçük düşürme,
- İlgisizlik, alaycı tavırlar, sevgi göstermemek,
- Eşin ailesine karşı kötü davranmak veya eşini ailesine karşı korumamak,
- Evin ekonomik yükünü paylaşmamak veya keyfi olarak çalışmamak,
- Aşırı kıskançlık, baskı, özgürlük kısıtlaması,
- Cinsel ilgisizlik veya cinsel şiddet,
- Uzun süre eve gelmemek, ayrı yaşamak,
- Eşin özel hayatına müdahale etmek,
- Bağımlılıklar (alkol, kumar, madde kullanımı).
Bu davranışlar, tek başına veya birlikte değerlendirildiğinde, evliliğin sürdürülmesini imkânsız hale getirebilir.
Kusurun Belirlenmesi
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması genellikle bir kusur dengesine dayanır. Tarafların her biri evlilikte belli ölçüde kusurlu olabilir. Ancak boşanma kararı verilebilmesi için, bu kusurların evliliği “temelinden” sarsacak düzeyde olması gerekir.
Hâkim, tarafların birbirine yönelik davranışlarını karşılaştırarak kimin kusurlu, kimin daha az kusurlu olduğuna karar verir.
Çekilmezlik Şartı (Ortak Hayatın Sürdürülemeyecek Derecede Olması)
Kanuni Temel
TMK m.166/1’de geçen “ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede” ifadesi, çekilmezlik şartını tanımlar.
Yani, evlilik birliği sadece sarsılmakla kalmamış, artık taraflardan herhangi birinin evliliği sürdürmesinin makul bir şekilde beklenemeyeceği bir hale gelmiş olmalıdır.
Bu koşul, evlilik birliğinin sona ermesi için en önemli kriterlerden biridir. Çünkü her tartışma veya huzursuzluk, evliliğin bitmesi gerektiği anlamına gelmez. Hâkim, olayın eşlerin yaş, eğitim, kültür, ekonomik durum ve kişilik özellikleri çerçevesinde gerçekten “çekilmez” hale gelip gelmediğini değerlendirir.
Objektif ve Subjektif Unsurlar
Çekilmezlik şartı iki yönlü değerlendirilir:
- Objektif unsur: Evliliğin dışarıdan bakıldığında makul bir insanın artık bu evliliği sürdüremeyeceği bir hale gelmiş olması.
- Subjektif unsur: Davacının kişisel olarak bu evlilikte kalmasının psikolojik veya sosyal açıdan mümkün olmaması.
Hâkim, her iki unsuru birlikte ele alır. Eğer davacının evlilikte kalması makul bir insandan beklenemeyecek bir zorluk teşkil ediyorsa, çekilmezlik şartı gerçekleşmiş sayılır.
Uygulamadaki Görünüm
Uygulamada çekilmezlik; sürekli tartışma, aşağılanma, ilgisizlik, şiddet, sadakatsizlik, duygusal istismar gibi nedenlerle ortaya çıkar.
Bazı durumlarda ise, eşler arasında yıllardır süren iletişimsizlik, sevgi ve saygı eksikliği dahi bu şartın oluştuğu kabul edilir.
Mahkemeler, özellikle uzun süre ayrı yaşanması durumunda, fiilen bitmiş bir evliliğin sadece kâğıt üzerinde devam ettirilmesinin kimseye fayda sağlamayacağı görüşündedir. Bu nedenle, evlilik fiilen sona ermişse, çekilmezlik unsuru genellikle var kabul edilir.
Davacının, Davalıdan Daha Kusurlu Olmaması
Kusur İlkesi
Boşanma davalarında temel prensip, daha ağır kusurlu olan tarafın boşanma davası açamayacağı kuralıdır.
TMK m.166/1’in devamında, “Davalı tarafın açılan davaya itiraz hakkı vardır; ancak bu itiraz, davacının daha ağır kusurlu olması halinde dinlenir” hükmü yer alır.
Yani, evlilik birliğini temelinden sarsan olaylarda, davacı kendi kusuruyla bu duruma yol açmışsa veya davalıya göre daha ağır kusurluysa, dava reddedilebilir.
Hâkimin Kusuru Değerlendirmesi
Kusurun tespiti, hâkimin takdirindedir. Tarafların beyanları, tanık ifadeleri, yazılı belgeler ve deliller birlikte değerlendirilir.
Kusur oranı belirlenirken, sadece olayın şiddeti değil, sürekliliği, kast unsuru ve eşe etkisi de dikkate alınır.
Örneğin:
- Eşini bir defa küçük düşürmek, sürekli hakaret eden eş kadar ağır kusur sayılmaz.
- Ekonomik sorumluluklarını kısa süre aksatmakla, yıllarca çalışmayıp aileyi mağdur etmek aynı ölçüde değerlendirilmez.
Bu nedenle, mahkemeler her olayın kendi bağlamında adil bir kusur dengesi kurar.
Kusurlu Eşin Boşanma Hakkı
Ancak kanunda yer alan bir istisna vardır: Eğer evlilik birliği, her iki tarafın da kusuru nedeniyle temelinden sarsılmışsa ve artık ortak hayatın sürmesi beklenemiyorsa, hâkim davayı kabul edebilir.
Bu durumda davalının itiraz hakkı “dürüstlük kuralına” aykırı sayılabilir. Çünkü evlilik fiilen bitmişse, sadece karşı tarafı cezalandırmak amacıyla boşanmaya engel olmak hukukça korunmaz.
Bu düzenleme, boşanma hukukunda hakkın kötüye kullanılmasını önleyen önemli bir ilkedir
Şiddetli Geçimsizlik Sebebiyle Boşanma Davasında İspat Yükü ve Deliller
Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ve çekilmez hale geldiğini iddia eden taraf, bu iddialarını ispatla yükümlüdür.
İspat, boşanma davalarında en kritik aşamadır. Mahkeme, iddiaların yalnızca sözle değil, somut delillerle desteklenmesini ister.
Kabul edilen başlıca delil türleri şunlardır:
- Tanık beyanları (özellikle aile üyeleri ve yakın çevre),
- Mesaj kayıtları, e-postalar, sosyal medya içerikleri,
- Ses veya video kayıtları (hukuka uygun şekilde elde edilmişse),
- Sağlık raporları, darp raporları,
- Polis veya karakol tutanakları,
- Uzman görüşleri, psikolojik değerlendirme raporları.
Mahkeme bu delilleri birlikte değerlendirir ve olayların evlilik birliğini nasıl etkilediğini ortaya koyar.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Davalarında Hâkimin Rolü
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması davalarında hâkim, sadece tarafların iddialarıyla bağlı değildir.
TMK m.184 uyarınca, hâkim, gerekli gördüğü her türlü araştırmayı kendiliğinden yapabilir. Bu, hâkimin aktif rol üstlendiği nadir dava türlerinden biridir.
Hâkim, tarafları uzlaştırmaya çalışabilir; ancak evlilik birliğinin gerçekten sarsıldığını ve barışma ihtimalinin kalmadığını tespit ederse boşanmaya karar verir.
Bu süreçte tarafların niyetleri, davranışları ve ifadelerindeki samimiyet de önemlidir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Açılan Boşanma Davasında Yargılama Usulü
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılan boşanma davası, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan genel boşanma nedenlerinden biridir. Ancak bu tür davalarda yalnızca maddi olayların ispatı değil, yargılama usulüne uygun hareket edilmesi de büyük önem taşır.
Usul hataları, hak kaybına yol açabileceği gibi, davanın reddedilmesine veya sürecin uzamasına da neden olabilir.
Bu nedenle davanın kimler tarafından açılabileceği, hangi mahkemenin görevli ve yetkili olduğu, hangi delillerin geçerli sayılacağı gibi konuların dikkatle ele alınması gerekir.
Davacı ve Davalı Kimler Olabilir?
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması gerekçesiyle boşanma davası, eşlerden her biri tarafından açılabilir. Kanun, davayı yalnızca “zarar gören eş” ile sınırlamamıştır.
Yani evlilikte sarsılma her iki tarafın kusuru ile gerçekleşmiş olsa bile, taraflardan biri dava açabilir.
Ancak TMK m.166/2 uyarınca, davalı taraf, davacının daha ağır kusurlu olduğunu ileri sürerek davaya itiraz hakkına sahiptir.
Bu itiraz, yalnızca davacının kusurunun fazla olduğu durumlarda dikkate alınır. Evlilik fiilen sona ermişse ve davalının bu itirazı “kötü niyetli” bir tutum olarak görülüyorsa, mahkeme bu itirazı reddedebilir.
Davada davalı taraf da karşı dava açabilir. Karşı dava, genellikle davacının kusuruna dayanılarak açılır ve mahkeme, her iki davayı birlikte değerlendirir.
Bu sayede hem tarafların kusur oranı hem de boşanmanın tüm sonuçları tek kararda belirlenebilir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemesidir.
Eğer bir yerde Aile Mahkemesi yoksa, bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesi bakar; ancak mahkeme, davaya aile mahkemesi sıfatıyla bakar.
Yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunu’nun 168. maddesine göre belirlenir:
“Boşanma veya ayrılık davalarında, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesi yetkilidir.”
Bu düzenleme, davacının daha kolay ulaşabileceği ve tanık delillerini sunabileceği bir yerde dava açabilmesini sağlar.
Eğer taraflar farklı şehirlerde yaşıyorsa, davacı ister kendi yerleşim yerinde ister son ortak ikamet adresinde dava açabilir.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasında Dava Süreci ve Usul
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası, çekişmeli dava niteliğindedir.
Bu tür davalarda yargılama süreci birkaç temel aşamadan oluşur:
Dava Dilekçesi Aşaması
Davacı, boşanma nedenini, dayandığı vakıaları ve delillerini açıkça belirtir. Dilekçede “şiddetli geçimsizlik” veya “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” ifadeleri kullanılabilir.
Davacı, aynı zamanda nafaka, tazminat, velayet, soyadı gibi taleplerini de dilekçesinde belirtmelidir.
Mahkeme, dilekçeyi inceleyip ön inceleme duruşması günü verir ve davalıya cevap süresi tanır.
Ön İnceleme Aşaması
Tarafların iddiaları, talepleri ve delilleri bu aşamada değerlendirilir.
Hâkim, uzlaşma olasılığı varsa tarafları barıştırmaya veya arabulucuya yönlendirmeye çalışabilir.
Ancak tarafların bir araya gelmesi mümkün değilse, tahkikat aşamasına geçilir.
Tahkikat (Delil Toplama ve İnceleme) Aşaması
Bu aşamada tarafların sunduğu deliller toplanır, tanıklar dinlenir, raporlar incelenir.
Mahkeme, gerekli görürse tanık sayısını sınırlandırabilir veya olayla ilgisiz beyanları dikkate almayabilir.
Ayrıca gerekirse bilirkişi incelemesi, psikolojik değerlendirme veya sosyal inceleme raporu (SİR) da alınabilir. Özellikle çocukların velayeti söz konusuysa, sosyal inceleme raporu zorunlu hale gelir.
Sözlü Yargılama ve Karar Aşaması
Tüm deliller toplandıktan sonra taraflara son sözleri sorulur.
Hâkim, evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığına, ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediğine ve kusur durumuna göre karar verir.
Boşanma kararı verildiyse, gerekçeli karar yazılır ve taraflara tebliğ edilir.
Delil Değerlendirme ve İspat Araçları
Boşanma davasında iddia edilen her olay delille ispatlanmalıdır.
Medeni usul hukukunun temel ilkesi “iddia eden ispatla yükümlüdür.” Dolayısıyla “eşim bana kötü davrandı” veya “evden kovdu” gibi soyut beyanlar tek başına yeterli değildir.
Kabul edilen başlıca deliller şunlardır:
- Tanık ifadeleri: En yaygın delildir. Tarafların yakın çevresinden, komşularından veya akrabalarından dinlenebilir.
- Yazılı belgeler: Mesajlar, e-postalar, sosyal medya kayıtları, notlar, mektuplar.
- Resmî belgeler: Polis tutanakları, hastane raporları, darp raporu, koruma kararları.
- Fotoğraf ve video kayıtları: Ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmalıdır.
- Uzman görüşleri: Psikiyatrist, pedagog veya sosyal hizmet uzmanı raporları.
Hâkim, tüm delilleri serbestçe değerlendirir; ancak hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller dikkate alınmaz.
Örneğin gizlice yapılan ses kayıtları veya özel yazışmaların izinsiz paylaşılması, hukuka aykırı delil sayılır.
Dava Sırasında Alınabilecek Geçici Önlemler
Boşanma süreci uzun sürebilir ve bu süreçte tarafların veya çocukların korunması gerekebilir.
Bu nedenle Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi uyarınca hâkim, dava devam ederken “geçici önlemler” alabilir.
Başlıca geçici önlemler şunlardır:
- Tedbir nafakası: Eşlerden biri dava süresince ekonomik açıdan mağdur olmaması için diğerinden geçici nafaka alabilir.
- Çocukların geçici velayeti: Çocuklar dava sonuçlanana kadar güvenli bir ortamda kalması için bir ebeveyne geçici olarak verilebilir.
- Evin kullanım hakkı: Taraflardan biri ortak konuttan çıkarılmışsa, hâkim evin geçici olarak kime tahsis edileceğine karar verebilir.
- Şiddet veya tehdit durumlarında koruma kararı: Eşlerden biri fiziksel ya da psikolojik şiddet gördüğünde 6284 sayılı Kanun kapsamında uzaklaştırma veya koruma kararı verilebilir.
Bu tedbirler, dava sonuçlanıncaya kadar geçerlidir. Nihai karar verildiğinde, bu önlemler de mahkeme hükmüyle yeniden düzenlenir.
Koruma Kararı
Aile içi şiddet, tehdit, baskı veya psikolojik istismar durumlarında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu devreye girer.
Bu yasa, hâkime veya mülki idare amirine, şiddet gören tarafın güvenliğini sağlamak için koruma kararı alma yetkisi verir.
Koruma kararı kapsamında alınabilecek önlemler arasında şunlar bulunur:
- Şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması,
- Şiddet mağduruna yaklaşmama veya iletişim kurmama,
- Gerekirse kimlik ve adres bilgilerinin gizlenmesi,
- Şiddet mağduruna barınma, geçici maddi yardım veya psikolojik destek sağlanması.
Koruma kararına aykırı hareket eden kişi, zorlama hapsi ile cezalandırılabilir.
Bu nedenle boşanma davası açan kişiler, aynı zamanda 6284 sayılı Kanun’dan doğan haklarını da kullanabilir.
Duruşma Süreci ve Kararın Verilmesi
Boşanma davasında duruşmalar genellikle gizli yapılır (HMK m.28).
Hâkim, kamu düzeni ve tarafların özel hayatını korumak amacıyla, duruşmayı halka kapalı olarak yürütür.
Duruşmalarda taraflar, avukatları aracılığıyla veya bizzat savunma yapabilirler.
Tüm deliller toplandıktan sonra hâkim, tarafların son beyanlarını alır ve dosyayı karar için inceler.
Eğer evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, ortak hayatın sürdürülmesinin beklenemeyeceği ve davacının daha ağır kusurlu olmadığı kanaatine varılırsa, boşanmaya karar verilir.
Mahkeme aynı zamanda nafaka, tazminat, velayet, mal paylaşımı gibi talepler hakkında da hüküm kurar.
Kararın Kesinleşmesi
Mahkeme kararı verildikten sonra taraflara tebliğ edilir.
Karara karşı iki hafta içinde istinaf başvurusu yapılmazsa, karar kesinleşir.
Kesinleşme şerhi eklendikten sonra boşanma nüfus kayıtlarına işlenir ve tarafların medeni durumu “boşanmış” olarak değiştirilir.
Eğer taraflar istinafa veya temyize başvurursa, kararın kesinleşmesi süreci uzayabilir.
Kesinleşmeden önce taraflar yeniden evlenemez veya başka bir hukuki işlemde “boşanmış” sıfatını kullanamazlar.
Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanmanın Hukuki Sonuçları
Boşanma kararı, yalnızca eşlerin evlilik bağını sona erdirmekle kalmaz; aynı zamanda tarafların ekonomik, sosyal ve kişisel hayatlarında önemli değişikliklere yol açar.
Türk Medeni Kanunu, evlilik birliğinin sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan bu sonuçları ayrıntılı biçimde düzenlemiştir.
Bu sonuçlar, çoğu zaman taraflar arasındaki en hassas ve tartışmalı alanları oluşturur.
Boşanmanın ardından soyadı, nafaka, tazminat, velayet, kişisel ilişki ve mal paylaşımı konularında doğrudan veya dolaylı olarak yeni hukuki ilişkiler kurulur.
Aşağıda bu başlıkların her biri ayrı ayrı incelenmiştir.
Boşanan Kadının Soyadı Meselesi
Boşanma kararıyla birlikte kadın, kural olarak evlenmeden önceki soyadını yeniden alır.
Türk Medeni Kanunu’nun 173. maddesi bu durumu açıkça düzenler:
“Boşanma hâlinde kadın, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Ancak, boşandığı eşinin soyadını kullanmasında menfaati bulunduğunu ispat ederse ve bu durum kocasına zarar vermeyecekse, hâkim kadının istemi üzerine bu soyadını kullanmasına izin verebilir.”
Bu hükme göre kadın, eski eşinin soyadını kullanmak istiyorsa, bunun kendisi açısından haklı bir menfaate dayandığını ispat etmelidir.
Örneğin, mesleki tanınırlığını o soyadla kazanmış olması, çocuklarının aynı soyadı taşıması veya toplum içinde karışıklık yaşanma ihtimali bu menfaatlerden sayılabilir.
Ancak bu izin sınırsız değildir; davalının (eski eşin) menfaatini zedeleyecek bir durum varsa, hâkim bu talebi reddedebilir.
Ayrıca, erkek eşin soyadı bakımından boşanmanın özel bir sonucu doğmaz; erkek, kendi soyadını kullanmaya devam eder.
Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Nafaka
Boşanma sonucunda taraflar arasında doğabilecek en önemli mali ilişkilerden biri nafaka meselesidir.
Nafaka, boşanma sonrasında ekonomik olarak zayıf durumda kalan eş veya çocukların yaşamlarını sürdürebilmeleri için kanunen öngörülmüş bir destektir.
Türk Medeni Kanunu’na göre boşanma sürecinde ve sonrasında dört tür nafaka söz konusudur:
Tedbir Nafakası
Dava devam ederken, eşlerden biri ekonomik olarak güçsüzse, hâkim tarafından geçici olarak tedbir nafakası bağlanabilir (TMK m.169).
Bu nafaka, boşanma davası süresince tarafların yaşamlarını sürdürmelerini ve çocukların bakımını sağlamak amacıyla verilir.
Yoksulluk Nafakası
Boşanma kararıyla birlikte, evliliğin sona ermesi nedeniyle yoksulluğa düşecek olan taraf, diğer eşten süresiz olarak yoksulluk nafakası talep edebilir (TMK m.175).
Burada dikkat edilmesi gereken iki unsur vardır:
- Nafaka talep eden tarafın yoksulluğa düşmesi,
- Talep edenin diğerine göre daha ağır kusurlu olmaması.
Yoksulluk nafakası miktarı, tarafların gelir durumlarına göre belirlenir ve gerekli hallerde artırılabilir veya azaltılabilir.
Taraflardan birinin evlenmesi veya fiilen evli gibi yaşaması durumunda bu nafaka kendiliğinden sona erer.
İştirak Nafakası (Çocuk Nafakası)
Velayeti kendisinde olmayan eş, çocukların eğitim, sağlık ve bakım giderlerine katılmak zorundadır (TMK m.182).
Bu yükümlülük, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder; ancak çocuk eğitim hayatına devam ediyorsa, nafaka belirli durumlarda uzatılabilir.
Yardım Nafakası
Bu nafaka türü, doğrudan boşanma sonucunda değil, kan hısımlığı ilişkisi çerçevesinde gündeme gelir.
Eşlerden biri, nafaka yükümlülüğünü yerine getiremeyecek durumda olduğunda, çocuklardan veya diğer yakın akrabalardan yardım nafakası istenebilir.
Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat
Boşanma davalarının bir diğer önemli sonucu, tazminat hakkıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesi, boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, ya da kişilik hakları saldırıya uğrayan eşin tazminat talebinde bulunabileceğini düzenler.
Maddi Tazminat
Maddi tazminat, boşanma sonucunda ekonomik olarak zarara uğrayan veya evlilikten doğan haklı beklentileri sona eren taraf lehine hükmedilir.
Örneğin, evlilik süresince kariyerini bırakan, eşinin işi gereği başka bir şehirde yaşamak zorunda kalan veya ekonomik olarak bağımlı hale gelen taraf, boşanma nedeniyle zarara uğramış sayılabilir.
Maddi tazminat talep eden tarafın, boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekir.
Hâkim, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusur oranlarını ve yaşam standartlarını dikkate alarak tazminat miktarını belirler.
Manevi Tazminat
Boşanma sürecinde kişilik hakları zedelenen taraf (örneğin, şiddet, hakaret, sadakatsizlik veya aşağılayıcı davranışa maruz kalan eş), manevi tazminat isteyebilir.
Bu tazminatın amacı, maddi bir kazanç sağlamak değil, yaşanan manevi zararı hafifletmektir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını belirlerken olayın ağırlığına, kusur derecesine, tarafların sosyal durumuna ve yaşam tarzına göre değerlendirme yapar.
Velayet ve Çocukla Kişisel İlişki Düzenlemeleri
Boşanma davalarında en hassas konulardan biri velayet meselesidir.
Velayet, çocukların bakımını, eğitimini, korunmasını ve temsilini kapsayan geniş bir hukuki sorumluluktur.
- Velayetin Belirlenmesi
TMK m.182’ye göre hâkim, boşanma kararı verirken çocukların velayetini anneye veya babaya verir.
Bu karar verilirken çocuğun “üstün yararı” esas alınır.
Hâkim, velayeti belirlerken aşağıdaki kriterleri dikkate alır:
- Çocuğun yaşı ve gelişim durumu,
- Ebeveynlerin ekonomik ve sosyal şartları,
- Tarafların çocukla duygusal bağı,
- Çocuğun eğitim ve bakım ortamı,
- Gerektiğinde pedagog veya sosyal inceleme raporları.
Genel eğilim, özellikle küçük yaşta çocukların anne bakımına ihtiyaç duyduğu yönündedir; ancak bu kesin bir kural değildir.
Baba, çocuğun menfaati gereği daha uygun görülürse, velayet ona da verilebilir.
- Kişisel İlişki (Görüş Hakkı)
Velayeti kendisine verilmeyen eşin, çocukla düzenli olarak görüşme hakkı vardır.
Bu hak, hem ebeveyn hem de çocuk açısından anayasal bir haktır.
Mahkeme, görüşme zamanlarını, günlerini ve süresini ayrıntılı şekilde belirler.
Görüş hakkı, çocuğun psikolojik sağlığını olumsuz etkilemeyecek biçimde düzenlenir.
Şiddet veya kötü muamele geçmişi varsa, görüşmeler gözetimli şekilde yapılabilir.
Boşanma Davasında Mal Paylaşımı
Boşanmanın en önemli mali sonuçlarından biri de mal rejiminin tasfiyesi, yani mal paylaşımıdır.
Bu konu, genellikle boşanma kararından sonra ayrı bir dava olarak görülür; ancak taraflar talep ederse, boşanma davasıyla birlikte de değerlendirilebilir.
- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi
1 Ocak 2002 tarihinden itibaren yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu’nun 202. maddesi uyarınca, eşler arasında yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir.
Bu rejime göre, evlilik süresince eşlerin birlikte kazandıkları mallar, evlilik sona erdiğinde yarı yarıya paylaşılır.
Eşlerden biri, evlilikten önce sahip olduğu veya miras yoluyla edindiği malları “kişisel mal” olarak korur.
Sadece evlilik süresince emekle veya kazançla edinilen mallar paylaşım kapsamına girer.
- Paylaşım Usulü
Mal paylaşımı, genellikle şu şekilde yapılır:
- Tarafların tüm mal varlıkları tespit edilir,
- Her bir malın edinilme tarihi ve biçimi incelenir,
- Kişisel mallar ayrılır,
- Edinilmiş malların toplam değeri belirlenir,
- Bu değer üzerinden her iki eş için katılma alacağı hesaplanır.
Hâkim, mal paylaşımında adaleti sağlamak için katkı payı, emek ve kazanç oranlarını da göz önünde bulundurabilir.
Boşanmanın Diğer Hukuki Sonuçları
Boşanma kararı kesinleştiğinde tarafların medeni halleri değişir ve nüfus kayıtlarına “boşanmış” olarak işlenir.
Bu andan itibaren taraflar yeniden evlenme hakkına sahip olurlar.
Kadın açısından dikkat edilmesi gereken bir husus, TMK m.132 uyarınca, boşanmanın kesinleşmesinden itibaren **300 günlük bekleme süresi (iddet müddeti)**dir.
Bu süre, olası hamilelik durumunun karışıklık yaratmaması için getirilmiştir.
Ancak kadın hamile olmadığını sağlık raporuyla ispat ederse, hâkim bu süreyi kaldırabilir.
Sonuç
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan boşanma davaları, hem duygusal hem de hukuki açıdan hassas bir süreçtir.
Bu davalarda başarı, yalnızca haklı olmaya değil, aynı zamanda usul kurallarına uygun davranmaya bağlıdır.
Görevli mahkemenin doğru seçilmesi, delillerin zamanında sunulması ve geçici önlemlerin talep edilmesi büyük önem taşır.
Hâkim, davanın her aşamasında tarafların menfaatlerini, çocukların üstün yararını ve toplum düzenini gözetir.
Amaç, yalnızca bir evliliği sonlandırmak değil; aynı zamanda taraflar arasında adil, dengeli ve insan onuruna uygun bir çözüm üretmektir.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasının kabulü, yalnızca “eşler anlaşamıyor” gerekçesine dayanmaz.
Kanun koyucu, bu davalarda üç temel koşulun gerçekleşmesini zorunlu kılmıştır:
(1) Birliğin gerçekten sarsılmış olması,
(2) Ortak yaşamın artık sürdürülemeyecek derecede çekilmez hale gelmesi,
(3) Davacının davalıdan daha ağır kusurlu olmaması.
Bu üç koşulun birlikte varlığı halinde mahkeme, evliliğin sona ermesine hükmedebilir.
Hâkim, tüm delilleri değerlendirirken her iki tarafın kişisel ve sosyal durumlarını, evlilik süresini ve çocukların menfaatini gözetir.
Sonuçta amaç, taraflar açısından adaletli, dengeli ve toplumsal barışı koruyucu bir karar verebilmektir.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, Türk Medeni Kanunu’nun en geniş ve en sık başvurulan boşanma sebebidir. Hukuki açıdan “şiddetli geçimsizlik” olarak bilinen bu durum, eşler arasındaki güven, sevgi, saygı ve dayanışma unsurlarının ortadan kalktığı, ortak yaşamın fiilen sürdürülemez hale geldiği durumları kapsar.
Her ne kadar toplumda “boşanma kolaylaştı” yönünde algılar olsa da, aslında mahkemeler bu tür davalarda çok yönlü bir inceleme yapar.
Amaç, geçici anlaşmazlıkları değil, kalıcı ve derin çatışmaları tespit ederek, taraflar açısından en adil kararı vermektir.
Eğer evlilik birliği, taraflardan beklenemeyecek ölçüde bozulmuşsa, hukuk sistemi bireylere yeni bir başlangıç yapma hakkını tanır.
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma, yalnızca duygusal bir ayrılık değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve hukuki sonuçlar doğuran kapsamlı bir süreçtir.
Boşanmanın ardından tarafların soyadları, ekonomik yükümlülükleri, tazminat hakları, çocukların velayeti ve mal paylaşımı gibi birçok konu yeni bir düzenlemeye bağlanır.
Türk Medeni Kanunu, bu süreçte hem bireylerin haklarını hem de çocukların üstün yararını korumayı amaçlar.
Bu nedenle boşanma davası açmayı düşünen kişilerin, sadece duygusal değil, hukuki ve mali sonuçları da bilinçli biçimde değerlendirmeleri büyük önem taşır.
Sonuç olarak, evlilik birliği temelinden sarsıldığında ve ortak yaşam artık sürdürülemez hale geldiğinde, hukuk sistemi taraflara yeni bir sayfa açma imkânı tanır.
Ancak bu yeni başlangıcın adil, dengeli ve yasal çerçevede gerçekleşmesi, hem birey hem toplum açısından en sağlıklı çözümdür.
AKLINIZA TAKILAN SORULARI SORABİLİRSİNİZ
